Recent Posts
RSS Feeds

28 Ocak 2011

BLUES MÜZİĞİN TARİHSEL OLUŞUMU


Blues müziğin tarihsel oluşumu .

Blues, aslen Afrika kokenli bir muzik turudur. Onceleri, kole ticaretinin baslamasiyla birlikte Amerikaya getirilen zenci kolelerin kendi kulturlerini koruyabilmek icin kullandiklari sosyal bir arac oldu. 1865 senesinde koleligin kaldirilmasiyla birlikte Amerikan toplumu icinde yanki buldu ve buradan da tum dunyaya yayildi. Ortaya cikis tarihi kesin olmamakla birlikte ilk zenci kolelerin Amerikaya ayak bastigi 1619 senesi, Bluesun dogum tarihi olarak kabul edilebilir. 1865 senesine kadar suren kole ticareti sonucunda Amerikadaki zenci nufusu yaklasik olarak uc milyonu bulmustur.



BLUES'un Gelisimi:

Amerikaya getirilen ilk koleler, Mississipi Nehrinin besledigi ve buyuk pirinc tarlalarinin bulundugu New Orleans ve Memphis bolgelerine yerlestirildiler. Koleler tarlalarda calisirken bir yandan da hep bir agizdan sarki soyluyorlardi. Bu sarkilarin sozleri ise ozellikle secilmis, ozgurlugu, birligi, beraberligi ve umidi asilayan, haksizliklari sorgulayan sozlerdi. Ciftlik sahipleri, bu ozgurluk cirpinislarini bir nebze de olsa engellemek ve koleleri rahatlatmak icin Cumartesi geceleri eglence duzenlemelerine izin verdiler ama bu eglencelerde soylenen sarkilar ozgurluk cigliklarini daha da alevlendirdi. Boylece ilk blues besteleri ortaya cikiyordu. Ic savasin sona ermesi ve koleligin kaldirilmasiyla birlikte, Amerikada yeniden yapilanma plani ortaya kondu fakat bu plan beyazlarin irkci davranislari nedeniyle bir sonuca ulasamadi. Bunun uzerine zenci halk yeni umutlar icin kuzeye yoneldi. Bu goc sirasinda Amerikaya gelen gocmenler ile kultur alisverisinde bulundular. Kimi zaman geleneklerinden, kimi zaman yasam bicimlerinden ama ozellikle muziklerinden etkilendiler. Kendi muziklerinde kullandiklari banjonun (ki kokeni Afrikadir) yaninda, Irlanda ve Iskoc gocmenlerden kemani, guneyli gocmenlerden ise mandolin ve gitari ogrendiler. Boylece zenci muziginde etkin hale gelecek gitarin tohumlari da atilmis oluyordu. 1890lara gelindiginde ise gitar uretimi bir sektor haline gelmeye baslamisti. Bu sektorun onculugunu de gitar uretimini halen surduren iki sirket yapmaktaydi: Orville GIBSON ve C.F. MARTIN sirketleri.

1900lerin basina gelindiginde zenci sarkicilar ve soz yazarlari, ozellikle Memphis sehrinde ortaya cikmaya baslamislardi. 1909 senesinde ise blues tarihi icin belki de ilk altin sayfa aciliyordu. Memphis sehrinin belediye baskan adaylarindan E.H. Crump, yeni yeni kurulmaya baslayan blues gruplarindan biri olan Handys Bandden secim propagandasinda kullanilmak uzere bir parca yazmalarini istemisti. Bu grubun yazdigi Mr. Crump isimli parca ile hem E.H. Crump baskanligi kazaniyor hem de Handys Band, Memphis Blues olgusunu genis bir cevreye tanitiyordu.

Bu donemi izleyen yillarda, belirli bolgelerdeki muzisyenler, o yerlerin kultur ve etnik yasantisindan etkilenerek farkli blues turleri ortaya koymuslardi. Yazilan parcalar esas olarak blues altyapisini kabul ediyor fakat ozellikle gitaristlerin tekniklerinde bolgeye has bir farklilik goze carpiyordu. Bir sure sonra ortaya cikan bu yeni turler de bolgelerinin ismiyle anilmaya baslayacakti. Ornegin Memphis Blues, Delta Blues, Texas Blues gibi. Blues ile caz muzigin yakinlasmaya basladigi 1930lu yillarin baslarinda, unu daha sonra tum dunyaya yayilacak olan trompetci Lois Armstrong, King Oliver Bande katiliyor ve gelecek yirmi yila damgasini vuracak bir muzisyen boylece taninmaya basliyordu. Armstrong daha sonra bu gruptan ayriliyor, unlu blues ve caz piyanisti Earl Hinesin grubuna dahil oluyordu. Yine ayni yillarda unlu cazci Count Basie grubunu su sozlerle tanimliyordu: The Band That Play The Blues. Ekibine gitarist Eddie Durham ve saksofoncu Lester Youngi da katan Count Basie, donemin en unlu iki bayan vokali Ella Fitzgerald ve Billie Holiday ile birlikte blues ve caz muziginin halen dinlenen kilometre tasi parcalarini seslendiriyordu. Bu yillara damgasini vurmus diger muzisyenler ise Robert Johnson, Big Bill Broonzy, Sonny Boy Williamson, Lonnie Johnson ve Tampa Red idi.

40li yillara gelindiginde Muddy Waters, Howling Wolf, Little Walter ve Willie Dixon gibi isimleri henuz duyulmamis muzisyenler gecimlerini barlarda calarak sagliyorlardi. 1943 yilinda Chicagoda Muddy Waters, Detroitde de John Lee Hooker, muzik kariyerlerinin en buyuk adimlarini atiyorlardi. Gelisen teknoloji ile birlikte blues etkisi de gunden gune artiyor, yeni muzisyenlerin ortaya cikmasiyla tum Amerikaya dalga halinde yayiliyordu. Bu dalgaya jump, boogie veya rhythm & blues diyenler de vardi. Fakat kim ne derse desin, tek bir sey kesindi, kimse geriye bakmiyordu. Artik muzik alaninda gelisim ve yeni kesiflerin yapilma zamaniydi.

1948 yilinda Riley King isimli bir diskjokey, ilk zenci radyosu olan WDIA Memphis ile anlasiyor ve dort yil surecek bir radyo programi sunmaya basliyordu. Bu program sayesinde dinleyicileri ona yeni bir isim takacaklardi: Blues Boy ya da kisaca B.B. KING.

B.B. King 1925 yilinda Indianola, Mississipide dunyaya geldi. T-Bone Walker, Charlie Christian ve Lonnie Johnson gibi gitaristlerin stillerinden etkilenerek kendi single-note lead guitar teknigini olusturdu. Ilk hit parcasi olan Three Oclock Blue 1951 senesinde yayinlandiginda, B.B. King bluesun krali oldugunu gostermeye basliyordu. Fazla karmasik bir yapiya sahip olmayan fakat bastigi her notaya bir anlam yuklemeyi basaran gitar teknigi ve Gibson ES335 (daha sonra Gibson firmasi bu gitari B.B. King adina Lucille ismiyle uretecekti.) model gitari ile, bu blues ustadi, bugun bile kulaklarimizin pasini almakta ilk gunku kadar basarili. Gecen onca yila ragmen...

1955 yili yeni bir ismin ortaya cikmasina sahit oluyordu: Chuck Berry. Maybelline isimli parcasiyla gorulmemis bir basari elde ediyor ve tam uc dalda Billboard odulunu almaya hak kazaniyordu. Ayni zamanda bu parcayla birlikte, tum Amerika yeni bir muzik turunun dogumuna sahit oluyordu. Izin verirseniz sizlere ailemizi tanitmak istiyorum. Anne Blues, baba Rhythm & Blues ve cocuklari: Rockn Roll. Rockn Rollun dogusu ile birlikte bu turun temsilcileri de ortaya cikmaya basladi. Fakat iclerinden bir tanesi vardi ki fizigi ve sesiyle sanki Kral Benim. Der gibiydi. Dogru bildiniz, Kral Elvisten bahsediyorum. 1956 yilina adini yazdiran parcasi Heartbreak Hotel ile muzik kariyerine baslayan Elvis, bir doneme damgasini vuracak ve halen mevcut genis bir hayran kitlesine ulasacakti.

II. Dunya Savasi sonrasi Ingiltereden ayrilan Amerikan askerleri, beraberlerinde getirdikleri bircok blues albumunu burada birakmislardi. Geride kalan albumler Ingilizler tarafindan ilgi gormeye basladi. Genc Ingiliz gitaristler, 30lu yillarin blues ustatlarindan etkileniyor, New Orleans jazz band kavramini kendi ulkelerinde de gelistirmeye calisiyorlardi. Bu genc muzisyenlerden Alexis Corner, Cyril Davis ve Brian Jones, bu amacla Blues Incorporated isimli bir grup kurdular. Kurulan bu grup, Ingiliz blues muziginin ilk orneklerini vermeye basliyordu. Brian Jones bir sure sonra gruptan ayrildi ve iki genc blues muzisyeni, Keith Richard ve Mick Jagger ile birlikte bir grup kurdu. Grup ismini Muddy Watersin hit parcalarinin birinden aliyordu: The Rolling Stones. Rolling Stones, Muddy Watersin I just want to make love to you ve Robert Johnsonin Love in Vain isimli parcalarini yeniden yorumlayarak buyuk bir basariya adim atiyordu. 1966 yilinda cikardiklari Aftermath albumleriyle artik kendi tarzlarini ortaya koyuyorlardi. Bu albumden cikan Paint It Black isimli parcalari da o yila damgasini vuruyordu. Ayni donemdeki diger bir baba grup ise The Yardbirdsdu. Bu grubun uyesi olan uc gitarist, Jeff Beck, Jimmy Page ve Eric Clapton, gelecekte rock tarihini yazacak kisilerdi. Bunlardan Clapton gruptan ayrilarak John Mayall and The Bluesbreakersa katildi. Burada Ingiliz blues muziginin en basarili orneklerini verdi ve gitar teknigi ile on plana cikti. Bir sure sonra bu gruptan da ayrilan Clapton uc kisiden olusan Cream grubuna dahil olarak Roll & Tumble, Outside Woman Blues ve Sitting On Top Of The World gibi tarihi blues parcalarina imza atti.

Ve iste geldik tum zamanlarin en iyi gitaristi kabul edilen Jimi Hendrixin ortaya ciktigi yila. Yil 1967 ve yer Monterey Pop Festivali, California. The Jimi Hendrix Experience sahne aliyor ve unutulmaz bir muzik ziyafeti cekiyordu tum seyredenlere. Bu konser, Hendrix icin hayatinda yeni bir baslangic ve kendini ispat etme sansiydi. O da bu sansi iyi kullaniyor, beyaz Fender Stratocaster gitariyla bluesun gucunu tum dunyaya haykiriyordu. O gune kadar rastlanmamis gitar teknigi, performansi ve kendini ispatlamanin gururu ile gosterisine son noktayi koyuyordu Jimi. Gitari tum izleyicilerin onunde alevler icinde kaliyor ve gitarini blues atesinin emrine sunuyordu. O tek aski gitarina kiyiyor fakat blues sevgisinin kolay kolay sonmeyecegini de ispat ediyordu. Evet dostlarim, bu ates belki bir gun sonecek ama henuz degil. Cunku blues sevgisini, teknigini, ekolunu gelecek nesillere tasiyacak bircok genc bluescu yetismekte.

ROCK MÜZİĞİNİN DOĞUŞU .



ROCK MÜZİĞİNİN DOĞUŞU
Rock, 20. yüzyılın sonlarında ortaya çıkmış, genellikle elektro gitar, bas gitar ve bateri gibi enstrümanlarla beraber vokal melodi taşıyan popüler müzik formudur. Organ ve piyano gibi klavyeli enstrümanlara da rock'ta sıkça rastlanılabilir. Saksafon gibi üflemeli çalgılar rock'ın ilk hallerinde oldukça sık kullanılmış olsa da yeni rock türlerinde nadiren görülürler. Rock tanımı oldukça genel bir tanımdır ve de sınırları kesin bir şekilde belirlenmemiştir. Birçok türü vardır ama en tepede iki tür vardır. Bunlar hard rock ve genel olarakheavy metal dır. Heavy metal; karanlık, sert ve geneli ölümü ya da kötü şeyleri anlatan tarzdır. Heavy metalciler siyahı benimsemişlerdir. Siyah onlar için vazgeçilmezdir. Kısaca siyah heavy metalın'ın rengidir diyebiliriz.Hard rock ise Deep Purple,Led Zeppelin gibi grupların önderliğinde ortaya çıkmışdır.En ünlü hard rock grupları; AC/DC Deep Purple,Led Zeppelin,Guns and Roses ve Van Halendır.Son dönemlerde Velvet Revolverda popüleritisini artırmıştır.En ünlü heavy metal grupları ise Iron Maiden,Metallica,Dream Theater,Korn,Manowar,Megadeth,Black Sabbath,Cradle of Filth ve benzeridir. Rock'ın oluşumunda rock and roll ve rockabilly gibi müzik türleri önemli rol oynamışlardır. İngiliz rock'ının 1960larda gelişmesiyle "rock müzik" tanımı yaygınlaşmıştır. "İngiliz Fethi" olarak adlandırılan bir akımla, bu müzik tarzı tekrar Amerika'da yayıldı ve hatırı sayılır bir etkiyle uluslararası bir fenomen haline geldi. Rock günümüzde birçok türü altında barındırarak oldukça yaygın olarak dinlenen bir müzik türü haline gelmiştir.

Buraya kadar yer alan bölüm rock müzik tarzı ile ilgili bölümdür. Rock müziği tür olarak ele aldığımızda bunlardan çok çok daha kapsamlı olgular çıkar karşımıza. Öncelikle Rock müzik Blues adlı müzik türünden doğrudan olarak etkilenmiştir. Onun için Blues felsefesini incelemeden rock müzik felsefesi incelenemez. Blues'u icad eden siyahlar, beyazlardan gördüğü zulm karşısında sitemlerini üstü kapalı bir şekilde belirtmişlerdir. Bunu gittikçe geliştiren blues sanatçıları bu sitemin üzerindeki örtüyü yavaş yavaş kaldırmaya, müziklerini de aynı şekilde daha açık hale getirmeye başlamışlardır. O dönemlerde müzik aleti alamadıkları ve beyazların askerlerine ait müzik aletlerini kullandıklarını unutmamalıyız. Yukarıda adı geçen üflemeli çalgılar bu dönemlerden gelen bir alışkanlıktır. Sözlerin ve müziğin sitemi yansıtması artık gittikçe isyan boyutuna girmeye başladı. İşte böyle bir dönemde rock adını duyurmaya başladı. Caz dan etkilenen Blues artık Rock'ı doğurmuştu. Müzikte elektro gitarın kullanılmasının en büyük sebebi ise distortion adı verilen ses efektinin kulakları tırmalayıcı tınısının isyanı ve acıyı en iyi şekilde yansıttığının düşünülmesidir. Müzik ve sözler gittikçe sertleşmeye başladı. Bu durum hardrock'ı ortaya çıkarttı. Müzik artık sadece siyahların acılarını ve sitemleri anlatan ulusal bir yapıdan, bütün dünyayı ilgilendiren sorunlara ve siyasete karılan evrensel bir yapıya yol almaya başladı.Devam eden günlerde rock müzik muhalif yanının gittikçe kaybolduğunu düşünenler heavy metal çağını başlattı. Heavy metal ise gerek müzik tarzı bakımından, gerekse düşünceleri bakımından yüzlerce türe ayrılmaya başladı.

Esas olarak hepsi aynı yöne giderken farklı yollara sapıldı, fakat hepsinin kaynağında rock, rock'ın kaynağında blues, blues'un kaynağında caz, caz'ın kaynağında klasik müzik vardır.




1960'LI YILLARDA ROCK MÜZİĞİNİN GELİŞİMİ


60'lı ve 70'li Yıllarda Dünyanın Durumu:
Savaş sonrası dönemde "Süpergüç" kullanılan Vietnam'daki hataları ve diğer devlet çöküşlerini görüyoruz.Tüm dünyada uluslar aniden "Vatandaşlar" olarak yardımlaşma sorunu ile karşılaştılar;çevrelerindeki canlıları reddetmeye başladılar.60'lar ve 70'lerin başı biterken barış ve umut kıpırtıları bile derhal taklit içinde çamurlandı ve öldü.Onun yokluğunda ideolojik yapısı olmayan bir teknoloji ile "Futurizm" geldi ve ne kadar asi olduğuna bakmaksızın her şeyi kendi ticari sistemine uyduran bir hal aldı ve bu uydurulmuşluğu sistem haline getirdi.Bu futurizm 80'lere gelindiğinde yabancılaşmanın bir dert olmadığı ama sistemin bir şartı olduğunu ortaya serdi.60'ların çocukları;dünyanın algılarını şekillendirdiğini gördüler ve lsd, ideoloji ve göreneksel makinaların yaygın hatalarının katliamında parçalandılar.Sonuçta onların yabancılaşması, yeni değerler yaratılmasından çok eski değerlerin takibinin bir kritiği formunu aldı.Onların hareketli toplumla karşılaştıkça ve yaşlanan yapışıklıklar çözüldükçe 60'ların reformcu yapısı zamanın futuristliği içinde hoş bir ilericilik aldanması haline geldi.Bunlar da o günlerdeki her şey gibi ya iflas etti yada daha en başta düşünce bazında çürüdü.Bir çöpçünün leşe gelmesi gibi 1980'ler ticari ihtirasın parlak kıyımı içinde yuvarlandı ve bu da bir inkar dalgasına ve yeni korkulara yol açtı: ilaçlar, teknolojik savaş, hastalıklar. Ticari sosyal doktrin homurtulu nevrozun altında ümitsiz korkulu bir dönem ortaya çıktı. tüm sosyal çabaların baştan yanlışlığının fark edilmesi şiddetli ahlak seferlerini yarattı.


60'lı Yıllarda Rock Müzik: "Çiçek Çocuklar Dönemi"
Rock müzik ilk ortaya çıktığında bir sürü tür ve stilin nahoş bir karışımı idi ve olgunlaşması uzun zaman aldı.Rock’n Roll terimi ilk kez Alan Freed isimli Cleveland’lı bir Dj tarafından,The Dominoes grubunun “Sixty Minute Man” adlı şarkısında geçen “My baby rocks me with a steady roll” sözlerinin etkisiyle 1951’de kullanılmıştır.Rock and Roll’un uzun tarihine bakacak olursak günümüzde Rock müzik olarak tanımladığımız müziğin oldukça geniş bir müzik yelpazesinin sentezi olduğunu görürüz.Günümüzde de bu sentez devam etmekte ve Rock müzik günden güne değişmektedir.Jerry Lewis,Chuck Berry,Buddy Holly ve elbette Elvis Presley gibi isimler Amerika’da Rock müziğin gelişiminde büyük katkılarda bulunmuştur.Esasen asi bir müzik olan Rock müziğe bu asiliği getiren ilk isimler de bunlardır.Müzik geliştikçe stil ve teknik kadar imaj da girmeye başlamıştır.Yukarıda bahsettiğimiz türlerin karışımı olan Rock müziği bildiğimiz haline getiren adam Los Angeles’lı bir prodüktör olan Phil Spector oldu.Spector,gençlik enerjisi ile beslenen öfke ve asiliği alıp The Crystals,The Shangri-Las,The Ronettes gibi sıradan grupları dönemin büyük isimlerine dönüştürdü.Ike ve Tina Turner,The Rolling Stones,John Lennon,The Ramones gibi isimleri de yaratan adam oldu.Stones,Rock müzik tarihinde bir grup elemanı veya bir müzisyen olmadığı halde en ünlü olan işidir.Spector’ın en iyi olduğu iş neyin ne zaman yapılması gerektiğini bilmesiydi.Bu yüzden West Coast modası başladığı sıralarda Jan&Ben ve The Beach Boys gibi grupları yarattı-ki bunları müzik tarihinin ilk boy band’leri olarak tanımlayabiliriz.Okuldan çıkıp sarartılmış saçlarını dağıtarak kocaman sörf tahtalarına atlayan ve okyanus kıyısına kışan gençler sayesinde bu tür müzik uzun süre listelerde kaldı.Del-Tones’un sörf marşı “Miserlou”yu,Pulp Fiction filminden ve Zeki Müren’in “Mısırlı” versiyonundan hatırlayabilirsiniz.West Coast müzik türü için her şey iyi giderken yeni bir akım şekillenmeye başladı.Bu akım içinde kız grupları da tutunmaya çalıştı ama sörf kültürü içinde kızlarının yerinin kıyıda oturmak olmasından dolayı bu fikrin ömrü epey kısalmış oldu.Bu sıralarda oluşan en büyük darbe İngilizlerden geldi.İngilizler o zamana kadar ki bütün gruplardan daha gürültülü ve sert söylüyorlardı şarkılarını.Bu da onları büyük yapan neden oldu.1964’te bu istilayı başlatan en büyük grup tabii ki The Beatles oldu.The Beatles,Kuzey Amerika’ya ayak basar basmaz sansasyonların ardı arkası kesilmiyordu.Albümleri haricinde yan ürünleri de satılan ilk ünlü grup olmuşlardı.Bir müzik türünü etkiledikleri kadar insanların dış görünüşlerini de etkileyen The Beatles’ın rock müzik tarihinin en iyi grubu olması artık şaşırtıcı gelmemeli.Kaküllü saçları ve fermuarlı botlarıyla dönemin hayat akımı haline gelen The Beatles’dan hemen sonra The Kinks ve The Rolling Stones da ciddi sayıda fanatik dinleyici sahibi oldular.The Beatles’ın müziği zaman içinde yavaş yavaş değişime uğradı.Bu müzikteki esas değişim 1967’de gerçekleşti,hippi şuuru dalga dalga yayılıyordu.The Rolling Stones’da 1960’dan itibaren soundunu devamlı değiştirdi.Hatta değiştirmedikleri tek şeyin müziklerindeki sertlik olduğunu söyleyebilirim.1960’lı yılların sonuna doğru bir San Francisco akımı ortaya çıktı,en gözde gruplar San Francisco’dan Amerika’ya yayılıyordu.Janis Joplin,Jefferson Airplane,The Greatful Dead gibi gruplar San Francisco’yu sallarken,daha güneylerde Los Angeles’da The Doors fırtınası fena halde esmeye başladı.Rock müzik tarihi adına tüm zamanların gördüğü “Janis Joplin’in Rock müziği bir erkek oyunu olmaktan çıkardığı için bütün kadınlarca alkışlandığı,müziğin yaşamı ve bütün dünyayı değiştirebileceğine inanıldığı günlerdi.” Özellikle John Lennon'ın evlenmesinden sonra The Beatles'la arasının açıldığı bilinen bir gerçektir.Yine de bugün bilinen en iyi eserlerinin de bu dönemde verilmiş olması da ilginçtir.



1970li Yıllarda Rock Müziğin Gelişimi..
1960’lardan 1970’lere girildiğinde müzik grupları da “süper gruplar” haline gelmeye başlamıştı.Gruplar daha kapsamlı turnelere çıkıp stadyumları dolduruyor,görkemli şovları ile her konseri daha törensel bir atmosfere çeviriyorlardı.

1960’larda kurulan Jethro Tull,The Moody Blues ve Pink Floyd gibi İngiliz gruplar,süper starlar haline geldiler.Black Sabbath gibi gruplar rock müziği sevimli hippi kültüründen uzaklaştırıp daha karanlık ve mistik temalar üzerine oturtarak bugün “Metal müzik” olarak bildiğimiz Rock türevini oluşturdular.Kuzey Amerika’da ise daha değişik bir tarz popüler olmaya başlamıştı.Geleneksel country müziğini rock ile karıştıran bu tarzın öncüleri Stills and Nash,Lynyrd Skynyrd,Creedence Clearwater Revival ve The Eagles idi.Bunlar diğer grupların aksine her şeyin akustik olmasından yana bir tavır içine girdiler.Rock cephesinde bunlar olup biterken İngiltere’de glam demlenmeye,Amerika’da da disco müziği patlamaya hazırlanıyordu.İngiltere’deki glam rock’ın (ya da glitter rock-icracıların gözlerine yaptıkları parıltılı makyajdan alıyordu ismini) ilk temsilcisi,katıldığı televizyon programlarındaki şovlarıyla fırtınalar estiren T-Rex’den Marc Bolan’dı.O günlerde Marc Bolan’ın gölgesinde kalan ancak günümüzde herkesin yakından tanıdığı David Bowie ‘de Marc’la çalışıyordu.Glam rock’ın felsefesi,esas olanın müzikte mesaj vermek değil tamamen dış görünüş olduğu yolundaydı.

1970’li yılların sonları The New York Dolls,Alice Cooper,KISS ve hatta Aerosmith’in altın yılları oldu.Derken Rock müziği sarsacak bir gelişme daha oldu.Ortaya New York Punk diye bir akım çıktı.The Ramones ve Blondie,İngiltere’de de The Clash ve The Sex Pistols ortalığı oldukça karıştırdılar.1960’lardaki garage gruplarına benzemiyorlardı.Onlar da 1960’lardaki öncüleri The Trashmen ya da The Sonics gibi çip Rock müzik yapmalarına rağmen müzikleri kulak tırmalayan üç akoru tekrar tekrar çalıp bağırmaktan ibaret değildi.Onların müzikleri Punk'ın temelini oluşturdu ve Rock müzik tarihinde en yıkılmaz türün oluşmasında öncülük ettiler.Çünkü gerçekten günümüze baktığımızda trend müzik olmasa da Punk'ın her dönemde var olduğunu söylemek mümkün.Tabii bu bahsi geçen grupların Punk'ın felsefesini değil müziğini oluşturduğunu da belirtmek istiyorum.Punk'ın felsefesinin ise ilk olarak Çiçek Çocuklar Dönemi'nde Hippilerden geldiği de bilinen bir gerçektir.Buna rağmen Hippi müziğinin günümüze kadar ulaşan Punk'ın ana temalarını içerdiğini de söylemek mümkün değildir.The Sex Pistols özellikle rock tarihindeki tüm punk gruplarını etkilemiştir.Özellikle Sid Vicious,Nirvana'ya kadar tüm grupların idolü olmuş,sadece müziği değil yaşam tarzıyla da Punk benzeri akımların gelişmesinde etkili olmuştur.



Heavy Metal Doğuyor...
Heavy Metal,Black Sabbath ile başladı.Bu blues topluluğu,modern yaşamın dehşetini vurgulamak için "Heavy Rock"a yöneldi.Aynı dönemde çıkan Led Zeppelin, blues-rock bir yapıya sahipken her iki grup proto-metal'in mimarları sayıldı.Bu 60'lı yıllarda ortaya çıkan hard rock soundunun daha sert ve daha kompleks yapılara bürünmüş haliydi.







1980'Lİ YILLARDA ROCK MÜZİĞİNİN GELİŞİMİ


1983-1988 Arası Dünyanın Durumu ve Genel İdeoloji
O döneme tarihsel açıdan bakıldığında, soğuk savaş zirveye ulaşmış ve yatışmıştı.Ancak bu temelleri yeniden oynattı ve güç el değiştirdi.Dünyanın yeni nesilleri sonuçsuz yıllara ve belirsiz politik ikonlara alıştı.Toplumdan geri çekildiler fakat bu protesto, değerlerinin uygulanışına olmaktan ziyade değer olmayışınaydı.İnsan davranışının ve medeniyetinin gizli yönleri toplumun ilgili üyelerince tartışıldı.Ancak dışarıda uyku devam ediyordu ve çürüyen dünyada "inkar" önem kazandıkça durum kötüleşiyordu.80'lerde iş, gelecek, emeklilik planları ve yabancı savaşların krallığında uygunluk arayan bir tüketici toplumu hakimdi.Yeni teknoloji, yaşamı kolaylaştırdıkça banel hale geldi ve dahası pek çok insanı makinalaştırdı.Sonuç olarak muhalefet doktrinlerde rasyonalistti ve büyük bir makinayı programlamışcasına katıca hesaplanmıştı.Tüm ideolojilerde şiddet ve saldırganlık hakimdi. Dünyada ilişkiler gerginleşti ve yaklaşan ölümünü oluşturmak üzere noktadan koptu. Toplumun resmi ideolojisi "ideolojisizlik" oldu. zıt fikirlerin farkı, bu değer boşluğunu kapatmak için kucaklaştı.


1983-1988 Arası Rock Müziğin ve Heavy Metal'in Gelişimi
1980’lerde sönen "Punk" balonu,2000’li yıllara geldiğimizde tekrar piyasaya düşecek ve garage punk grupları rock’ın yeni kurtarıcısı ilan edileceklerdi.Yine de Punk'ın felsefe olarak Rock müziğini daha isyankar ve asosyal bir seviyeye taşıdığını da söylemek gerekir.Punk türünün ortaya çıkmasıyla birlikte hali hazırdaki tüm Rock türevi müzikler ve müzisyenler "Normal" insanlarca aynı kategoriye konulmaya başlandı.Belki de Rock müzik tarihinde sınıflandırmanın ilk olarak çıktığı zamanlar 1970'li yıllardır.Rocker'ların sosyal hayattan dışlanmaya başladığı veya kendilerinin yoğun olarak uzaklaştıkları ilk yıllar da yine bu yıllardır.1980’li yıllar Metal müziğin gelişimi için de oldukça önemli yıllardı.


Bu dönemnin birkaç yıl gerisinde oluşan bir İngiliz istilası başladı. Black Sabbath, Jethro Tull, Budgie, Judas Priest, Motörhead, Def Leppard ve Ufo gibi gruplarla başlayan dönem Iron maiden, Saxon, Venom, Angel Witch, Samson, Tygers Of Pantang, Raven gibi bir çok grupla devam etti.Bu dönem dünyada birçok insanı etkisi altına aldı ve bu döneme "New Wave Of British Heavy Metal" denildi.Bu tarzda çift gitar uyumu, anlaşılır melodik yapı, düz ama agresif vokal yorumları, gizemli dünyadan politik eleştirilere kadar uzanan konularla birleştirildi.Öyle bir dönemdi ki, Spider ve Samson'un Heavy Rock'undan Warface'in Death-Black metaline kadar bir köprü kuruyordu.
Peşinden "Speed Metal"in geleneksel ton yapısı nihilistik, kromatik bir hal aldı.Böylece o dönemde yine ortalıkta olan punk rock'tan doğan bir sentezle "Death Metal"e uzanıldı.Slayer'in çıkışıyla modern metal oluştu ve hemen ardından birçok grup (kromatik, progresive, acemi ve hızlı, ambrent riflerle) "Death Metal"i kişiselleştirdi.Bu dönemde punk'ın hızını ödünç alan bir tür de ortaya çıktı ve bu türün adı da "Thrash Metal"di ve gerçekten kırbaçlarcasınaydı.Müzikal yapıda twin-pedal bir zorunluluk haline geldi ama dürt nala giden bir at gibi kullanılmalıydı.Çoğunlukla da kullanılan davulun üst kısmıydı (altolar).İyi bir gitaristin görevi de müziği kısa lead gitar partisyonlarıyla ve doğru zamanda sololarla renklendirmekti.Thrash Metal'in kötü özelliği ise kısır bir yapıya sahip olmasıydı.Bundan dolayı çok grup müziklerine klasik yapının (davul-gitar ve bass gitar) yanısıra değişik "Power Metal" unsurlarını da kattılar. Bunlar, vokaldeki çığlık yorumları, klavyeler gibi şeylerdi. Diğer bir müzikal yöneliş ise tüm bu eklemeleri reddedenlerdi ki onlarda da değişim vokal yorumunda ağırlıklı oldu. anlaşılır ama agresif thrash vokalinden, zor anlaşılan brutal bir vokal yorumuna yönelindi.Birçok müzik dinleyicisi bunu kabullendi ve "Death Metal" ortaya çıktı.


Thrash ve Death Metal'de konular genellikle gelişen modern toplumun teknolojik zararları, yani nükleer tehlike, politik yaşamdaki olumsuzluklardı.Bu nükleer zararların eleştirilmesiyle karşımıza onu temsil eden iskelet, kurukafa, eriyen suratlar gibi sürrealist figürleri de çıkardı.Bunlar zaman içerisinde t-shirt'leri süsledi. Burada vurgulanmak istenen nükleer tehlike ile yok olmak istenmemesiydi.O yüzden iskelet figürleri bir başkaldırıyı temsil etti.


Tabii bunlar zamanla albüm kapakları olarak karşımıza çıktı ve bu müziğe alışamayan toplumlarda anlaşılamamaktan dolayı tepki aldı. mesela "Megadeth" parçalarında politika, nazi katliyamlarına olan tepki ve nükleer tehlikeyi ele aldı.Zaten grubun isminin anlamı da, bir nükleer patlamadan sonra ortaya çıkan ölü sayısı veya dünyayı yok eden nükleer patlamada kişi başına düşen nükleer etkiyi simgeliyordu.


Diğer taraftan 1980 yılında John Lennon’ın ölmesi Rock müzik tarihinde bir dönemin sonu olarak bilinmekteydi.Zaten son zamanlarında eskisi kadar popüler olmayan The Beatles efsanesi de son bulmuş oluyordu.Bundan sonra The Beatles'ın elemanları bireysel çalışmalarıyla gündemde olacaklardı.80’ler Alan Parker’ın yönettiği “Fame” filmiyle açılmıştı ve bu filmin müziği de oldukça ünlenmişti.1980’lerin gördüğü ilk büyük müzik “Boogie Rock” tı.Blues’un biraz sulandırılmış bir hali gibi görünen Boogie Rock’ı icra edenler,Cream,Led Zeppelin gibi baba grupların yaptıklarının aksine,enstrümantal doğaçlama gibi şeylere kafa yormadan eğlenceli,hareketli ve ritme önem veren bir müzik yapıyorlardı.The Doobie Brothers,ZZ Top,Status Quo(ki In The Army Now şarkısıyla oldukça ünlenmiştir),Wet Willie gibi grupların bir özelliği de bütün müziklerini 4/4’lük ritim ölçülerinde icra etmeleriydi.1980’lerin başka bir trendi,1979’da başladığını söyleyebileceğimiz gothic müzik oldu.Ucu David Bowie,The Doors ve Velvet Underground’a kadar giden gothic müzik,1980’lerde punk’ın popüleritesini yitirmesiyle bir hayat akımı haline geldi.İnsanların dış görünüşleri yine değişiyordu.Joy Division,Siouxsie and the Banshees,Bauhaus,UK Decay,The Cure ilk temsilcilerdi.Bu grupların arasında en goth’unun Bauhaus olduğunu söyleyebiliriz.New Wave ile Gothic’in sentezi de bir çok grupta görüldü.New Wave,Pun’un devamı olarak nitelendirilen bir müzikti.Punk müzik 1980’lerde birkaç dala ayrıldı.Gothic’i anlattık."Post-punk" olarak nitelendirilen müzik punk’tan daha zorlayıcı ve sanatsaldı.New Wave ise daha sonraları Pop Müzik olacaktı.New Wave,enerjisini Punk’tan alıyordu ancak elektronik öğelerin artmasıyla bambaşka bir müzik türüne dönüştü.Sınırlarda gezmeyi seven Elvis Costello ve The Pretenders ile The Police,Madness,The Specials da bu müziği icra ediyorlardı.New Wave belki de dünya müzik tarihinde en fazla tek-hitlik grup çıkaran müzik türüdür.Bu nedenle bu müzik türünü icra edenlerin isimlerini bir bir saymamız imkansız.


1980’lerin ortalarında hard rock’ın bir türevi olan Hair Metal hüküm sürüyordu.Bu müzik türü,görünümü çekici fakat içi kof,pop yönlendirmeli hard rock gruplarını ifade ediyordu.Gürültülü ancak anlattıkları bakımından ipe sapa gelmez aşk şarkılarının grupları,özellikle MTV’nin de gazıyla çoğalmışlardı.Zaten MTV’nin ara gazıyla ortaya çıkan ilk müzik türü de budur.Yanar döner kıyafetleri,file atletleri,ağır makyajları,üç beden küçük jeanleri ve tabii ki kabarık,permalı,uzun saçları ile Cindirella,Warrant,Poison,Bon Jovi,Def Leppard,Whitesnake,Mr Big ve Skid Row’dan bahsediyoruz tabii ki.Yine de bu gruplardan bazıları kendilerini kurtararak günümüzün saygı duyulan pop ve rock grupları haline geldiler.







1990'LI YILLARDA ROCK MÜZİĞİNİN GELİŞİMİ
1990'lı Yıllarda Dünyanın Durumu ve Genel İdeoloji
Soğuk savaş sonrası sebatsızlık ve sosyal sıkıntılar nihilistik ve hatta tek kullanımlık bir toplum yarattı.Çocuklar hayatlarını değersiz saydılar ve anlamsız emek milyonların vaktini alırken, tapınma intiharları gerçekleşti.Müzik yarı gönüllülükle uygunsuz ideallere tam kölelik arasında sürüklenip durdu. toplumun yaşandıkça 80'lerin cahil ticari şehvetini kaybetti ve kendi estetikten yoksunluğundan habersiz 70'lerin optimizmini geri canlandırmaya kalkıştı.Duygusal nihilizm ön plana çıktı ve öfkeli ruhlar yaşamak için bir sebep ya da ölümün anlamını bulmaya çalıştı.


1990'lı Yıllarda Rock Müziğin Gelişimi
1990’lı yıllar Rock müziğin diğer bütün müzik türlerinden daha ön planda ve daha trend olduğu yıllar olarak müzik tarihine geçmiştir.Özellikle "Grunge" akımı punk müziğin aslında ölmediğini sadece bir uykuda olduğunu gösteren en büyük ve en gerçek delildir. 1990’ların başında kot pantolonlar kendiliğinden yırtılmış satılmıyor, hakikaten eskiyor, saçlar yüzün önüne atılmak için özellikle uzatılmıyor, boşvermişlikten uzuyor ve bir bıkkınlık, bir umursamazlık dalgası Seattle’da adamakıllı hakimiyet kuruyordu. İş güç sahibi olamamış, tutunamamış, ve evet, ‘kaybeden’ birtakım adamlar garajlarında gitar tınkırdatırken, müzikal özlerini 70’lerin heavy metal’inden, felsefesini ise punk’dan ve 1980’ler Amerikan hardcore’undan alan yılgın bir müzik türü yarattılar. Bu grupların ilk örnekleri olan Green River, Mudhoney ve Soundgarden, bazen dinlenebilme sınırlarını zorlayan kabilinden gürültülüydüler.İkinci ve en büyük dalga ise Nirvana’yla başlıyor.Nirvana’nın müziği o zamana kadar görülmemiş bir sadelik ve bir o kadar da derin duygular taşıyordu.Seattle’dan başlayarak bütün Amerika’ya ve hatta tüm dünyaya kadar uzanan bu müthiş müzik yolculuğu binlerce depresif ve duyarlı dinleyiciyle buluşuyordu.Günümüzün nu-punk’ından farkı ise o zamanlar müzisyenler günümüzde olduğu gibi zengin bir hayat yaşayıp “acıların çocuğuyum” tavrı takınmamalarıydı.Onlar gerçekten yokluğun ve hüznün içinden doğup dünyaya açılmışlardı.Nirvana’nın da bu kadar ünlü olmasının yegane sebebi buydu.Bu dönemde binlerce Grunge grubu kuruldu ancak Ozzy Ozbourne’un deyişiyle “Seattle Böceği” olan bu müziği icra edenlerin en iyileri Nirvana,Soundgarden,Alice in Chains,Stone Temple Pilots ve Pearl Jam olarak akılda kaldı.Nirvana’nın 1991 yılında çıkardığı Nevermind albümü bu türün en iyi albümü olarak sayılmış,bu albümün hit parçası Smells Like Teen Spirit de yüzyılın en iyi parçası seçilmiştir,MTV tarafından.Dönemin insanlarının görünüşü de Grunge kültürüyle özdeşleşiyordu.Eskiyerek yırtılan pantalonlar,miskinlikten uzatılan ve öyle bırakılan saçlar en fazla görülen insan manzaralarındandı.MTV’nin parmağını bu müzik türüne de sokması Grunge’ı bir trend haline sokarak onun yok olmasında en büyük pay sahibi oldu.Kurt Cobain, bu popülerliği ve trend olmayı aktarmaya çalıştığı duygulara ters buldu ve aramızdan ayrıldı (Yine de şaibeli bir ölüm olduğunu da söylemem gerek) Grunge müzik bana göre Kurt Cobain’le birlikte öldü.Yine de Grunge akımı ölmedi.Hala yaşıyor.Özellikle Ex-Nirvana üyeleri olan David Grohl’un kurduğu Foo Fighters grubu grunge akımına bağlı kalarak half-punk bir anlayışla yollarına devam ediyorlar.MTV,parmağını sokup mahfettiği bu müzik türünü Kurt Cobain’in gün yüzüne çıkmamış kayıtlarıyla canlandırmaya çalışsa da bir işe yaramadı.Grunge müziğin şimdilerde Puddle Of Mud gibi resmen Kurt Cobain ve Nirvana taklitçisi bir grup tarafından devam ettirildiği sanılıyor.
1990’lı yıllar tabii ki Grunge’la geçmedi.İngilizler de az sallamadı ortalığı.Bazılarının britpop dediği Oasis,Blur ve Suede ile başlamış gibi görülebilir ancak bu türün esin kaynağı olan gruplar The Beatles,The Kinks,Sex Pistols ve Pink Floyd gibi gruplardır.Britpop’un en önemli özelliği gitar müziği olmasıdır.1992 ile 1993 yılları arasında ortaya çıkan britpop Blur’un Popscene adlı singlelıyle gündeme geldi.Oasis ve Suede’nin ise belirgin özelliği daha sert ve daha anti-Amerikan olmalarıydı.



1990'lı Yıllardan Günümüze Rock Müziğin Gelişimi..
1990'lı yıllarda Guns'n Roses gibi bazı gruplar rock'n roll ve yeni yeni ünlenen bir müzik türü olan metal müziği birleştirerek yeni türler ortaya çıkarmaya çalışmışlar.Bu gruplar haricinde Bon Jovi,eski alışkanlıklarını bırakıp yakışılılığını kullanmanın en iyi yolunun Rock müzik'e "aşk" kavramını katarak milyonlarca genç kızın gönlünü çalmakta bulmuş ve ününe ün katmıştır.Yine de bir Metal faktörü 80'li yıllardan edindiği potansiyel ve insanların farklı müzikler dinleme yolundaki eğilimlerini sisteme olan tepkiyle birleştirip önemli bir müzik türü haline gelmiştir.Özellikle 1980’lı yıllarda şekillenen ve oldukça ünlenen Metal Müzik’te özellikle Metallica’nın 1991 kaydı olan Black Albüm,Manowar’ın,Iron Maiden’ın,Sepultura’nın,Megadeth’in,Overkill’in ve daha bir çok grubun sayısız muhteşem albümü ve diğer grupların burada sayamayacağımız kadar çok albümleriyle Metal müziği de hatırı sayılacak bir dinleyici kitlesine ulaştırmıştı.Artık metal müzik punk müziğin yalnız bıraktığı asi ve öfke dolu gençliğin britpop gibi bu idealizme göre zayıf gruplar karşısında bir numaralı tercihi olmuştu.Ta ki MTV yine kolları sıvayana kadar.1990’lı yılların sonunda MTV yine bir atakla metal müziğe darbe niteliğinde bir çok aktivitede bulundu.Bunlardan birincisi Hip-hop’un oldukça ön plana çıkartılmasıydı.2000’li yıllara gelindiğinde Hip-hop bir numaralı trend haline geldi.Pop müzik de bu darbeden nasibini aldı ve eskiden pop müziğin bir yan dalı olan hip-hop’ın yan dalı artık pop müzik oldu.Günümüzde hala Eminem gibi gayet saçma ve basit müzikler yaparak zengin olan MTV yaratıkları boy göstermekte ve bu benim sinirimi oldukça bozmakta.MTV’nin metale vurduğu ikinci darbe ise nu-metal olarak isimlendirilen hip-hop’un metal müzikle kaynaşması şeklinde yorumlayabileceğimiz olaya izin vermesidir.Nu-metal grupları,metal müziğin herkesin aslında gözlerinin önünde olan ancak değer vermedikleri bu teknik ve felsefik soundunu hip-hop’la sentezlemeye çalışmış ve metal müziği de trend olma yolunda büyük tehlikeye sokmuştur.Yine de bu grupların suçu değil bu bana göre.Bu insanların beğenilerinin MTV'ye endeksli olarak değişip durmasıyla ilgili bir şey.1990 yılların bir uzantısı olarak günümüze kadar gelen Travis ve Coldplay gibi gruplar da akustik müziği baygınlık derecesine ulaştırmıştır.Bir de bunlarla mücadele etmemiz yetmezmiş gibi eski punk felsefesinden oldukça kopmuş school-boy imajıyla etrafta gezen Avril Lavigne,Sum 41 gibi modern punk grupları ve müzisyenleri de piyasayı ele geçirmiş durumda.Eskiden tepkisel ve mesaj vermeye yönelik olan her şey günümüzde eğlenmeye,günlük olayları anlatmaya yönelik.The White Stripes ve The Vines punk müzikte bunun en önemli kanıtı.Özellikle The Vines,ağabeyleri Puddle Of Mud kadar Nirvana özentisi olmayı bir kenara bırakın vokalistleri olacak şebek,Kurt Cobain’in sesini,görüntüsünü ve hatta müziğini hortlatmak için beyhude bir çaba içerisinde.Günümüzde Rock müzik en fazla alt dalı olan müzik konumunda ve trend olma yolunda emin adımlarla ilerlemeye devam ediyor.Artık Rock müzik konserlerinde arabeskçiler ve hip-hopçılar da boy gösteriyor.Rock kisvesi altında pop yapanlar bile köşeyi dönüyor.Gerçi doğduğu günden bu yana mücadelesini hiç yılmadan sürdüren Metal müzik,günümüzde hala MTV’ye rağmen dünyada en fazla icracısı olan müzik türü olarak ayakta ancak günümüzün metal müziğinde de oldukça yenilikçi ve kararlı adımlar atılmakta.Örneğin Metallica’nın S&M albümünde bir senfoni orkestrasıyla muhteşem bir konser verip dinleyicilerinin sayısını oldukça azaltmasıyla attığı büyük adım gibi yine Metallica’nın bir hard-core grup elemanını bünyesine katması ve yeni bir tür müzik yaratmaya çalışması da bu yenilikçi tavırlardan.Metal müziğin derinine inersek de 1990 yıllarda ortaya çıkmış ve Metal müziğin en hüzünlü eserlerinin icra edildiği bir sonbahar müziği olan Doom Metal türü eski Gothic müziğin bir uzantısı olan Gothic Rock ve Gothic Metal’e oldukça yaklaşmış durumda.Gruplarda trend olan başka bir moda da “Kadın vokalistimiz olursa köşeyi döneriz” anlayışıdır.Bu anlayışla MTV fabrikasyonu bir Evanescence da Gothic müziğin trend olmasını sağlayarak Metal’e büyük bir kötülükte bulunmuştur bana göre.Değişimlerden bahsederken Thrash,Death ve Black Metal’den de bahsetmeden geçemeyeceğim.Thrash grupları özellikle Metallica’nın yenilikçi tavrı ve diğer Thrash Metal gruplarının gerek başka türlere kayması, gerekse de reklamlarıyla ilgili ciddi sorunları (diğer müzik türlerinin trend olması) bakımından diğer Metal türevlerine göre oldukça az sayıda olmalarına rağmen artık eski Thrash’den pek eserleri yok.Yine de bir Sepultura’yı burada hakkını vererek anmak gerekiyor.Adamlar müzik anlayışlarından bir santim sapmadan muhteşem albümlerle yollarına devam ediyorlar.Son günlerde Pantera,Slayer gibi grupların isimlerini pek duymasak da Megadeth gibi bir grup hala yoluna,değişmiş de olsa devam ediyor.Death Metal,zaten çok fazla olan gruplarıyla etkin durumda ancak bazı Death Metal grupları da bu müziğin özü olarak nitelendirilebilecek “Brutal Vokal” (böğürtü vokal diyebiliriz anlatmamız gerekirse) yerine Black Metal’e özgü “Scream Vokal” (çığırtı vokal diyebiliriz) kullanmaya başlamışlardır.Yine de bu müzik türlerinde teknik olarak gelişim oldukça fazladır.Özellikle eskiden ortalama bir virtiözisiteye sahip icracılar bile ortalıkta dolaşırken şimdi teknik olarak insanları etkilemeyen gruplar çuvallamaya mahkum kalıyorlar.Günümüzde Metal müzik dinleyicisinin sık düştüğü hatalardan biri olan “Bir müzikte gitar soloları ne kadar fazlaysa o müzik o kadar iyidir” görüşü Death ve Black Metal gruplarının işine yaramış ve bu grupları gitaristlerinin virtiöz olmalarını gerektirecek teknik önlemler almaya itmiştir.Black Sabbath’ın daha az olmak üzere Venom’un öncülüğünü ettiği Black Metal türü daha sonraları Venom’un müziğinden oldukça uzaklaşmış ve Metal müziğin en karanlık,en vahşi ve bir o kadar da felsefik yanını oluşturmuştur.Çoğunlukla konularını şeytan,pagan efsaneleri ve korku öğelerinden alan Black Metal,gruplarının sıra dışı şovları ve sahne performanslarıyla da 1990’lı yıllardan itibaren adından oldukça söz ettirmiştir.Bu müzik türünün öncüleri arasında Mayhem,Burzum,Deicide,Marduk,Emperor,Cradle Of Filth (diğerlerine göre daha piyasa ancak daha sağlam alt yapısı var),Old Man’s Child gibi grupları sayabiliriz.Gothic Metal isimli tür ise gothic yaşama,sıra dışı melodik ezgilere ve orkestrasyonlara en fazla rastlanan Metal müzik türü olarak kendini yine 1990’lı yıllardan itibaren göstermeye başlar.Ancak 90’lı yılların sonuna doğru Doom Metal gruplarının da bu müzik türüne oldukça yaklaşık bir müzik anlayışı gütmeleriyle Gothic Metal de günümüzde en fazla dinlenen Metal müzik türü olarak görülmektedir.Katatonia,Leave’s Eyes,Lacuna Coil,3rd And The Mortal,Theatre Of Tragedy (Son iki albümü hariç.Son albümlerinde elektronik-metal gibi bir tür ortaya koymalarına ve beğenilmelerine rağmen vokalistleri ünlü Liv Kristine’in gruptan ayrılmasıyla eski gothic anlayışlarına geri dönmüş gibi görünüyorlar),Tiamat gibi gruplar bu müzik türünden kazanıyorlar viski paralarını.Doom Metal ise hala ayakta ancak daha melodik ve daha özgün eserlerin ortaya çıkması gerekiyor.Bu türün öncülerinden Anathema ve Opeth hala çizgilerini koruyan gruplar arasında.Aslını isterseniz Metal müziği dinlemeye başlayan bir insanın en önce ve en sık karşılaşacağı sorun dinlediği grubu nasıl sınıflandıracağıdır.1990’lı yıllarda bu müzik türleri arasında geçiş çok fazla yaşanmazken 2000’li yıllarda bu müzik türleri birbirine oldukça yakın müzikler yapmaya başlamış,örneğin Power Metal,bir opera sanatçısının elinde şekillendirilip orkestra ve opera vokal katılarak ortaya Nightwish ekolü çıkmıştır.Bunun gibi flamenko müzik türüyle Doom,Death ve yer yer Black Metal türünün bir sentezi olan Opeth’i de sınıflandırmak çok zordur.Zaten bana kalırsa günümüzde grupları yaptığımız sınıflandırmayla değil dinlediğimiz müziklerine göre değerlendirmek gerekiyor.Tabii bunu yaparken önümüze kesinlikle çıkan MTV faktörüne de fazla kapılmamak gerekiyor.

Rock müzik tarihine bu kısa yolculuğumuz sırasında bir çok gruba ve müzisyene değinme lüksüm yoktu ancak yine de gidişatı konusunda sizleri bilgilendirmeye çalıştım.Rock müzik tarihini detaylı inceleyenler bileceklerdir ki bu müzikte trendler on-on beş yılda bir kendini tekrarlar.Sex Pistols-Nirvana-Puddle Of Mud üçlemesi buna bir örnek teşkil edebilir.Kurt Cobain’in kendisi bile Sex Pistols’ın idolü olduğunu söylemiştir.Puddle Of Mud için de bu geçerli.Bu örneği vermemin sebebi gidişatın daha derin yönünü aktarmaktı.İnsanoğlunun yaptığı müzik ve fikirler devamlı kendini tekrarlıyor.Bundan on beş yirmi yıl önce moda olan Punk müzik oldukça uzun bir aradan sonra yeniden dirilebiliyor.Bu diriliş belki insanları tatmin etmiyor,belki müzik eskisi gibi olmuyor ancak içinde bulunulan zamanın koşullarına göre yeniden şekillenip yeniden trend haline gelebiliyor.Bu yüzden “Rock Müzik öldü “ , “Metal Müzik artık dinlenmiyor “ gibi yanılgılara düşmemek gerekiyor.MTV’yle ilgili yazdıklarıma rağmen müzikte sentez olayına hiç karşı değilim hatta destekliyorum çünkü müzik türleri bir yerden sonra tıkanıyorlar.Aynı gruplar birbirinin benzeri on albüm çıkarırsa ne kadar dinlenebilirler ki? İşte bu yüzden başka müzik türleriyle sentez yapılarak yeni armonik ve melodik kalıplar geliştiriliyor.Bazen bu insanlara yüzeysel ve bayağı gibi geliyor.Bazen The Beatles dinleyen bir insan “Children Of Bodom’u ne yapayım?” diyebiliyor.Ancak şunu da unutmamak gerekir ki müzik tarihinde ilkleri başaranlar ünlü oldukları kadar teknik olarak günümüz gruplarının olanakları ve alt yapıları düşünüldüğünde daha alt düzeyde kalıyor.Bunun nedeni sadece olanaklar da değil.İlk çıkan şeyler her zaman risklidir.Beğenilme kaygısı güder.Teknik olarak geliştirilmeye açıktır.Yani geliştirilebilir.Daha doğrusu o grubun açtığı yolda ilerleyenler o gruptan daha iyi müzikler yapılabilir.Bu nedenle ben insanların gruplar arasında “Şu güzel değil,şu güzel” gibi yorumlarına çok sinir oluyorum.Sonuçta renkler ve zevkler hep farklı oldu.Bu nedenle hiçbir zaman bir müzik türü trendken diğeri ölmedi.Pop ve Rock paralel olarak ilerledi.Trendlik olayında beni sinir eden nokta ise insanların bir veya birden fazla grubu lanse ederek onları göğe çıkartırken diğer grupları es geçmesi ve bir grup trend olduktan sonra para kaygısı güden bir çok grubun mantar gibi piyasalarda bitivermesidir.Bu da müziğin kalitesizleşmesi gibi bir sonuç ortaya çıkarıyor.Mesela önemli Metal gruplarının en ünlü oldukları zamanda o müzik türüyle ilgili çok ilerleme olduğu kadar çok da gerileme olduğu görülebilir.
NOT: www.narteks.com sitesindne alınmıştır.

"eşek kulak"larıyla ya da "dokunduğu herşeyi altına çevirmesiyle" ünlü bir kral - Midas .


Kral Midas, Gordion kentinde yaşamış efsanevi Frigya kralıdır. Kral oluşu gibi yaşamı ve ölümü üzerine de mitolojiler yazılmıştır. Yaşamı boyunca acılar çekmiş olan Midas, "eşek kulak"larıyla ya da "dokunduğu herşeyi altına çevirmesiyle" ünlenmiştir.

Kral Midas, Ankara civarında kurulmuş olan Frigya'da M.Ö. 738 - M.Ö. 696 yılları arasında Gordion olarak bilinen kentte yaşamıştır. Midas, hem tarihi kişiliği hem de mitolojik efsaneleri ile oldukça ünlüdür. Bu söylencelerden birisi meşhur "eşek kulaklı Midas"dır.

Yapılan bilimsel çalışmalarda, Midas'ın ana karnında bir hastalığa yakalandığı ve kulak kanalları asimetrik olarak doğduğu anlaşılmıştır. Asimetrik kulak yapısı nadir görülen bir hastalık şeklidir. Önden veya arkadan bakıldığı zaman bir kulağın diğerinden çok daha yukarıda veya aşağıda olduğu görülür. Çirkin bir görünüm oluşturan bu hastalık Midas'ın kafatasında belirgin izler de bırakmıştır. Halkından utanan Midas'ın sürekli olarak başına geçirdiği bir "serpuş"la gezdiği, kulaklarını hiçbir zaman göremeyen halkının ise, krallarının kulakları hakkında yorum yaparak, göremedikleri kulakları eşek kulağına benzeterek kralları hakkında dedikodu yaptıkları düşüncesi kuvvet kazanmıştır.



"Antik Telmesos'tan başlayıp, Ankara'da sona eren kader çizgisinin ünlü yolcusu Kral Midas'ın acı dolu yaşam öyküsü" demir çemberli tekerlerin aşındırdığı Kral Yolu'nda bir gün eski bir araba yol almaktadır. Arabayı kullanan gence yaşlı annesi ve orman işçisi babası eşlik etmektedir. Annesinin doğduğu Telmesos'u bugünkü Fethiye'yi ve liman kenti Patara'yı arkalarında bırakalı günler olmuştu. Bey dağlarını ve Batı Toroslar'ı aşıp kuzeye Frig ülkesine doğru yönelmektedirler. Frig Kralı Gordios ölmüştür. Halk çok üzgündür. Kralın yerine geçecek kimse yoktur. Ülkenin ileri gelenleri toplanır ve kahinlerden yardım ister. Kahinler kehanette bulunurlar ve şu andan itibaren Gordion'a arabasıyla ilk giren kraldır. Kral Midas'tır artık O. Midas Frig ülkesinin bilinen iki kralından bir tanesidir. Frig kralları ya Gordios ya da Midas olarak anılırdı. Ele geçirilen çok az belgeye dayanarak başkent Gordion'un Gordios ünvanlı bir kralın kurduğunu, Midas'ın ise bundan sonra krallık yaptığı tahmin edilmektedir.

Arkeolojik belgelere göre M.Ö. 1360 yılında Anadolu ve Yunanistan çok şiddetli bir depremle sarsılır. Bu arada birçok kent yerle bir olur. Söylentilere göre Atlantis kıtası da bu depremde yok olmuş, sulara gömülmüştür. İşte bu felaketten sonra Eski Yunanistan ve Makedonya'nın Trakya kavimleri topraklarını terk ederek yeni yurtlar ararlar. Bunlardan bir bölümü Karadeniz'in kuzeyine yönelir. Aralarına İran adlı bir kavminde bulunduğu bu grup Kırım üzerinden Kafkasya'yı aşar ve bugün İran olarak anılan topraklara yerleşirler. Diğer bir bölümü ise deniz yoluyla Mısır'a yerleşir. Ancak Firavun III. Ramses kendi deyişiyle ülkesini arslanlar gibi korur ve onları Mısır'a sokmaz. Bu dönemde Anadolu'da hüküm süren Hitit Krallığı ise ülkeyi saran veba hastalığı ve isyan eden yerli kavimlerle uğraşmaktan zayıf düşmüştür. Trakya'dan göç eden diğer bir grup M.Ö 1200 yıllarında boğazları geçerek Anadolu'ya girer ve Anadolu'da Hitit hakimiyetine son verir. Frig'ler başkenti Gordion olan bir krallık kurarak, kısa zamanda büyür ve Orta Anadolu'nun tümünü kaplarlar. Frigya en parlak dönemini Kral Midas'la yaşamıştır. Midas şüphesiz çağının en ünlü krallarından biridir ve Asur çivi yazılı belgelerde Mita olarak tanımlanmaktadır.

Midas'ın kral seçilişi ve yaşamına hüzün veren eşek kulakları ne kadar efsanevi ise ölümüde o denli efsanelere konu olmuştur. Midas kendini görkemli ve zapdedilmesi imkânsız bir başkente sahip sanır. Ancak bugün daha surları ve kale kapısı ile görenleri şaşırtan Midas'ın Gordion'u M.Ö 695 yılında İran'dan gelen ve adeta çekirge sürüsü gibi Anadolu'yu yiyip bitiren Kimmer Baskınına dayanamayarak yerle bir olmuştur. Midas bu baskından sağ kurtulur ama o günden sonra sıkıntılı bir hayat sürmüştür. Gordion'lu Midas artık kendi kaderini kendi tayin etmiş ve harap olan Gordion yıkıntıları üzerinde dolaşırken mitolojiye göre boğa kanı içerek intihar etmiştir. Fakat uzmanlar tarafından Kral Midas'ın kafatası 3 boyutlu tomogrofisi çekilerek incelenmiştir. Bu incelemeler sonucunda kafatasının iç yapılarında büyük ölçüde değişiklikler tespit edilmiştir. Kafatasının göz çukurunun sağ köşesinden yukarı doğru giden bir kırık hattı görülmüştür.Alınan küçük bir parça patoloji uzmanları tarafından dikkatle incelenerek kemik dokusunda büyük bir değişiklik olmamakla beraber mikroskobik seviyede yer yer kahverengi lekeler olduğu saptandı. Kullanılan özel boya ile bu yer yer görülen kahverengi lekelerin demir içeren ve kan elemanlarının kalıntısından ortaya çıkan pigment olduğu patologlar tarafından ortaya çıkarılmıştır. Midas'ın ölüm sebebinin mitolojide söylendiği gibi boğa kanı içerek intihar etmesinden değil, başının sağ tarafına aldığı ağır bir darbe ile öldürüldüğü ispatlanmıştır.

Yapılan çalışmalar sırasında ilgililerce var olduğu söylenen Midas'a ait vücut iskeletinin kaybolduğu iddia edilir. 1992 yılından başlayarak üzerinde çeşitli araştırmalar yapılan kafatası ise bugün layık olduğu yer olan Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergilenmektedir.

Midas Efsaneleri

Tarihte Midas ile ilgili farklı efsaneler vardır. Bunlardan en ünlüleri "eşek kulaklı Midas" ve "dokunduğu herşeyi altına çeviren Midas"dır.

"Eşek kulaklı kral Midas" efsanesi şöyle anlatılır: Yunan Tanrısı Apollon ve Kır Tanrısı Pan arasında yapılacak bir çalgı çalma yarışmasında Midas yargıçlardan biri olarak seçilmişti. Kır tanrısı, kavalıyla hoş sesler çıkarıyordu; ama Apollon'un gümüşten lir'i her çalgıdan üstündü. Apollon; çalmaya başladığında Musalar bile durup onu dinlerdi. Yargıçlardan ikincisi dağ tanrısı Tmolos, yengi çelengini Apollon'a verdi. Ama Midas oyunu yarışma sonunda Pan'a yönelik kullanınca Tanrı Apollon çok kızdı ve "güzel müziği ayırt edemeyen kulak insan kulağı olamaz , sana eşek kulağı yakışır" diyerek Midas'ın kulaklarını eşek kulağına dönüştürür. Midas bir süre, tanrının armağanlarını koca bir külah içinde sakladı. Sakladı ama onun saçlarını kesen berber sonunda kulaklarını gördü ve böylelikle kralın sırrını öğrenmiş oldu. Ancak sır bu insan ağzına sığar mı? Berber sancılar geçirir. Dayanılmaz ıstıraplar yaşar.Sonunda sırrını bir kuyuya söylemeye karar verir. Kuyuya eğilir ve Midas'ın kulakları eşek kulakları diye bağırır. Sırrı kuyudaki su sazlara, sazlarsa rüzgarda salına salına bütün etrafa yayılır. Böylece bütün ülke Midas'ın sırrını kısa zamanda öğrenir. Daha sonra halk midas hakkında gölge oyunları oynamaya başlar. Midas artık bıkmıştır ve kulaklarını kestirmeye karar verir, kulaklarını kestirir. Kulakları kesilen Midas'ın sonradan kulaklarının sarmaşık kadar tekrar uzadığı görülür. Herkes onunla "eşek kulaklı Midas" diye dalga geçmeye başlar. Kral Midas Tanrıya yalvarmaya başlar "Tanrım benim bu kulaklarımı düzelt ama bütün servetimi elimden al" der. Tanrı onu bağışlar ve Midas kulaklarını geri alır. Ama kimse görmeden canını da alır ve mezara gömer.

"Dokunduğu herşeyi altına çeviren Midas" efsanesi ise şöyledir:

Efsaneye göre; şarap tanrısı Dionisos'un yoldaşı Satiros, Frigya'yı gezerken Midas'ın gül bahçesinde uyuyakalmış. Satiros'u bulup, on gün on gece sarayında ağırlayan Midas'ın konukseverliğinden etkilenen Dionisos, kralın bir dileğini gerçekleştireceğini söylemiş. Kral Midas da her dokunduğunun altına dönüşmesini ve böylece daha zengin olmayı istemiş. Ancak yemek için dokunduğu yiyecekler, içecekler ve ünlü gül bahçesi bile altına dönüşünce, kral Dionisos'dan bu uğursuz gücü geri almasını istemiş. Midas'ın durumuna acıyan tanrı Dionisos krala Paktalos Irmağı'nda yıkanmasını söylemiş. Bu ırmakta yıkanan Midas, her tuttuğunun altına dönüşmesinden kurtulmuş. Ve o günden bugüne bu ırmakta bulunan altın parçacıkları bu efsaneye bağlanmıştır.

NOT: Bu yazı narteks.com sitesinden alınmıştır.